Zafer, genel olarak büyük çabalar verilerek düşmana karşı yapılan bir savaşta kazanılan başarıyı ifade etmek üzere kullanılan Arapça kökenli bir sözcüktür.
Zafer durumunu ifade etmek için aynı anlama gelmekte olan Türkçe “Utku” veya “Yengi” sözcükleri de kullanılmaktadır.
Kimi zaman zafer sözcüğünün savaştan başka alanlarda alınan üstün başarıları ifade ederken de kullanıldığı görülür. Örneğin: Spor dallarının herhangi birinde veya bir bilgi yarışmasında takım olarak veya bireysel olarak elde edilen kazanımların anlatımında da çoğu kez bu sözcüğün kullanıldığına rastlayabilirsiniz.
Her ne olursa olsun; Zafer sözcüğünün bana ilk planda anımsattığı, Kurtuluş Savaşı’nda Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın komutasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ordularının 26 Ağustos 1922 tarihinde Dumlu Pınar’da başlattığı ve 30 Ağustos 1922 günü Yunan ordularının yenilip başkomutanları ile birlikte tutsak edilmeleri sonucu sağlanan “Büyük Zafer’dir.”
Bu büyük zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın tarihe geçen “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” komutu gereği bir bölümü komutanlarıyla birlikte tutsak alınan Yunan ordularının 09 Eylül 1922 günü İzmir’den denize dökülüp kaçmaları ile tamamlanmıştır.
Bu büyük yengi, tarihimizin hiçbir döneminde milletimize kazandırılmış olan diğer zaferlerin hiçbiriyle üstünlük bakımından karşılaştırılamaz. Karşılaştırılamaz çünkü bu zafer, işgal ve yayılma amacıyla yapılan bir savaş sonucu kazanılmış bir zafer değil; bir var oluş – yok oluş mücadelesi sonucu kazanılmış bir utkudur.
Tarih sayfalarında, özellikle ağustos aylarında atalarımızın yaptığı kimi savaşlarda kazandığı başka önemli zaferler de vardır. Örneğin bunlardan birisi de 1071 Yılında Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun 2. Sultanı Alp Arslan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen ile yaptığı Malazgirt Meydan Savaşı Zaferidir. Bugünlerde aynı zamanda Malazgirt savaşının da 946. yıldönümüdür. Bu millet yıl dönümlerinde Malazgirt Zaferini de coşkuyla kutlamaktadır. Ancak, Malazgirt Savaşı ve Zaferi bir üst satırda belirttiğimiz nedenle Büyük Taarruz ve “Büyük Zafer” ile mukayese edilemez.
Bu noktada sözün sırası gelmiş olması nedeniyle belirtmek gerekir ki: 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın öncesi veya sonrasında bu bayramın milletimizce coşkuyla kutlanılması etkinliklerini perdelemek amacı güden kimi gösteriler düzenlenmiş olması nafile girişimlerdendir; Türk Milleti bu beyhude girişimleri savmaya ehildir!..
Bugün 30 Ağustos 2025 tarihindeyiz ve “Büyük Zaferimiz” 103. Yaşında; milletimize kutlu olsun.
Kişisel düşünceme göre, bu kutlu savaşın başlangıcı olan 26 Ağustos 1922 gece sabaha karşı, şafak vakti Kocatepe’deki Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın konum ve duygularını en güçlü ve sanki tuvale resmedercesine anlatan da büyük Türk şairi Nazım Hikmet olmuştur.
Nasıl mı, işte böyle:
“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu,
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki,
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu.
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birden beş adım sağında onu gördü,
Paşalar O’nun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “üç“ dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi durdu.
Bıraksalar,
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”
Ne derinlikli ve akıcı bir anlatım, sanki büyük şair tuvali önüne almış ve fırça elinde olmak üzere canlı izlediği bir görüntüyü resmediyor. Gördüğü ve çizdiği tablo şöyle:
Kocatepe’de, paşalar O’nun arkasında olmak üzere adeta sarışın bir kurda benzeyen Başkomutan uçurumun kenarına kadar yürüyüp duruyor, öylesine hırslı ve kararlı ki “Bıraksalar ince, uzun bacakları üzerinde yaylanarak ve karanlıkta bir yıldız gibi kayarak, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Bu kutlu ve büyük utkuyu sağlayarak milletimize armağan eden başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere TBMM ordularının şehit ve gazi olmuş tüm fertlerine vefa ve minnet borcumuz vardır.
Onlar için Yüce Tanrıdan rahmetler diliyorum.
Büyük Zafer milletçe hepimize kutlu olsun…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İbrahim ERDOĞAN
BÜYÜK ZAFER . . .
BÜYÜK ZAFER . . .
Zafer, genel olarak büyük çabalar verilerek düşmana karşı yapılan bir savaşta kazanılan başarıyı ifade etmek üzere kullanılan Arapça kökenli bir sözcüktür.
Zafer durumunu ifade etmek için aynı anlama gelmekte olan Türkçe “Utku” veya “Yengi” sözcükleri de kullanılmaktadır.
Kimi zaman zafer sözcüğünün savaştan başka alanlarda alınan üstün başarıları ifade ederken de kullanıldığı görülür. Örneğin: Spor dallarının herhangi birinde veya bir bilgi yarışmasında takım olarak veya bireysel olarak elde edilen kazanımların anlatımında da çoğu kez bu sözcüğün kullanıldığına rastlayabilirsiniz.
Her ne olursa olsun; Zafer sözcüğünün bana ilk planda anımsattığı, Kurtuluş Savaşı’nda Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın komutasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ordularının 26 Ağustos 1922 tarihinde Dumlu Pınar’da başlattığı ve 30 Ağustos 1922 günü Yunan ordularının yenilip başkomutanları ile birlikte tutsak edilmeleri sonucu sağlanan “Büyük Zafer’dir.”
Bu büyük zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın tarihe geçen “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” komutu gereği bir bölümü komutanlarıyla birlikte tutsak alınan Yunan ordularının 09 Eylül 1922 günü İzmir’den denize dökülüp kaçmaları ile tamamlanmıştır.
Bu büyük yengi, tarihimizin hiçbir döneminde milletimize kazandırılmış olan diğer zaferlerin hiçbiriyle üstünlük bakımından karşılaştırılamaz. Karşılaştırılamaz çünkü bu zafer, işgal ve yayılma amacıyla yapılan bir savaş sonucu kazanılmış bir zafer değil; bir var oluş – yok oluş mücadelesi sonucu kazanılmış bir utkudur.
Tarih sayfalarında, özellikle ağustos aylarında atalarımızın yaptığı kimi savaşlarda kazandığı başka önemli zaferler de vardır. Örneğin bunlardan birisi de 1071 Yılında Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun 2. Sultanı Alp Arslan’ın Bizans İmparatoru Romen Diyojen ile yaptığı Malazgirt Meydan Savaşı Zaferidir. Bugünlerde aynı zamanda Malazgirt savaşının da 946. yıldönümüdür. Bu millet yıl dönümlerinde Malazgirt Zaferini de coşkuyla kutlamaktadır. Ancak, Malazgirt Savaşı ve Zaferi bir üst satırda belirttiğimiz nedenle Büyük Taarruz ve “Büyük Zafer” ile mukayese edilemez.
Bu noktada sözün sırası gelmiş olması nedeniyle belirtmek gerekir ki: 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın öncesi veya sonrasında bu bayramın milletimizce coşkuyla kutlanılması etkinliklerini perdelemek amacı güden kimi gösteriler düzenlenmiş olması nafile girişimlerdendir; Türk Milleti bu beyhude girişimleri savmaya ehildir!..
Bugün 30 Ağustos 2025 tarihindeyiz ve “Büyük Zaferimiz” 103. Yaşında; milletimize kutlu olsun.
Kişisel düşünceme göre, bu kutlu savaşın başlangıcı olan 26 Ağustos 1922 gece sabaha karşı, şafak vakti Kocatepe’deki Başkomutan Mustafa Kemal Paşanın konum ve duygularını en güçlü ve sanki tuvale resmedercesine anlatan da büyük Türk şairi Nazım Hikmet olmuştur.
Nasıl mı, işte böyle:
“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu,
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki,
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu.
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birden beş adım sağında onu gördü,
Paşalar O’nun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “üç“ dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi durdu.
Bıraksalar,
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.”
Ne derinlikli ve akıcı bir anlatım, sanki büyük şair tuvali önüne almış ve fırça elinde olmak üzere canlı izlediği bir görüntüyü resmediyor. Gördüğü ve çizdiği tablo şöyle:
Kocatepe’de, paşalar O’nun arkasında olmak üzere adeta sarışın bir kurda benzeyen Başkomutan uçurumun kenarına kadar yürüyüp duruyor, öylesine hırslı ve kararlı ki “Bıraksalar ince, uzun bacakları üzerinde yaylanarak ve karanlıkta bir yıldız gibi kayarak, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Bu kutlu ve büyük utkuyu sağlayarak milletimize armağan eden başta Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere TBMM ordularının şehit ve gazi olmuş tüm fertlerine vefa ve minnet borcumuz vardır.
Onlar için Yüce Tanrıdan rahmetler diliyorum.
Büyük Zafer milletçe hepimize kutlu olsun…